reklam

Dügün Tv Aydin Çine


 

Çevrecilik İslam la bütünleşmiştir

Yazar fotoahmet 26 Mayıs 2016 Perşembe 0 yorum
Tabii çevreyi korumaya, çevre krizine veya kirliliğine yol açan girişimlere karşı tedbirler almaya, genel olarak "Çevrecilik" denmektedir.
Çevrecilik yeni değildir. Özellikle tabiatın şuurlu bir şekilde yani canlı varlıkların hikmetli yaratık oldukları için korunması anlamında bir çevreciliğin İslâm Dini ve kültürü kadar tarihî geçmişi bilinmektedir. Böyle bir çevrecilik İslâm Dini'nin insanın tabiatla ve insanın Allah'la münasebetini belirleyen ahlâk ve maneviyat öğretilerinin zorunlu bir neticesidir.
Çevre kirliliğinin insan ruhunda meydana getirdiği sıkıntı ve stresi, çevre krizi olarak tanımlamak münasiptir. Sağlıklı ve temiz bir ortamın insanı ruhen ve bedenen sağlıklı tuttuğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bunu göz önüne alanların konuya eğilmesiyle tabii dengeyi korumayı amaçlayan çevrecilik fikri gelişmiş, "Çevre Bilim" veya "Ekoloji" gündeme gelmiştir. Bu kelimeyi bu anlamda ilk defa, 1873 yılında, Alman zoologu E.K.Haeckel kullanmışsa da[2], Müslümanlar, konuya bundan asırlar önce eğilmişlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de, Her şeyin bir ölçü ve bir miktar içinde yaratıldığı [3] vurgulanır. İşte bundan hareketle konuyu derinlemesine işleyen ilk İslam âlimi de Bîrûnî (m. 973-1051) olmaktadır. Bîrûnî, tabiattaki bu düzene "tabii ekonomi" veya "tabiat ekonomisi" adını koymaktadır. İşte bugün "Ekolojik Denge" denen şey, Bîrûnî ve onu müteakiben XVI. yüzyıl Avrupalı filozoflar ve bilim adamlarının tabiat ekonomisi deyimiyle ifade etmek istedikleri şeyin aynısıdır.
İslâm kültür tarihine bu gözle bakıldığında tabiatın bir ölçü, bir denge, bir nizam içinde yaratıldığı ve bu denge bozulduğunda her şeyin zarar göreceği gibi temel fikirlerin, şuurlu bir şekilde İslâm Dini ile ortaya konduğu görülecektir.
Kur'an-ı Kerim'de tabiatın korunmasına dair doğrudan emirler olduğu gibi, bu emirlerin ışığı altında Hz. Peygamber çevre ve çevrenin korunmasıyla ilgilenmiştir. Bu konuda bize, tabir caizse, "Ekolojik Sünnet" bırakmıştır.[4] İslâm Dinî'nin doğuşu ile çevre, şuurlu bir şekilde problem olarak görülmüş ve o gün var olan çevre problemlerine karşı önlemler alınmıştır.
Kısaca, çevrecilik İslâm ile başlamıştır. Ne yazık ki, İslâm'ın getirdiği çevrecilik çoğu zaman göz ardı edilmiş, bazı yönleri, kısmen bazı kesimlerce yaşatılmaya çalışılmıştır.
Günümüzde olduğu gibi, tarihin her döneminde insanlar, tabiatı ve tabii varlıkları sevmişlerdir. Ondan yararlanmak için ağaçlar yetiştirmişler, hayvanlar beslemişlerdir. Fakat bu çevrecilik veya ekolojik bir davranış değildir. Çünkü bu sevgide, "her varlık tabiat içinde bizatihi bir değerdir" anlayışını taşımadığı gibi şuurlu bir tedbir alma, tabii değerlerinden dolayı koruma düşüncesi de taşımamaktadır.
Çevre ve çevreciliğe bir ihtiyaç olduğu kadar, emaneti korumak ve sevgiden dolayı da yaklaşılmalıdır. "Yaratılanı Yaradan'dan ötürü" sevmeyen, tabiata bu bakış ile yaklaşmayanın düşünce ve tedbirleri de yavan, ruhsuz olacaktır.[5]

Hiç yorum yok: